Dijitalleşmenin Avantajlarıyla Donanımlı Bir Eğitimi Hedefleyen Proje: MicroMasters
Pandemi sürecinden en fazla etkilenen alanların başında gelen eğitim sektöründe, dijitalleşme uygulamalarının nasıl geliştirilebileceği tartışılıyor. AB Erasmus+ projeleri, yerinden eğitim vurgusunun yapıldığı bu günlerde, uluslararası yapısıyla güçlü ve önemli bir örnek teşkil ediyor. Eğitimde dijitalleşme sürecini ve uluslararası eğitim projelerindeki örnek uygulamaları değerlendiren İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Betül Önay Doğan, yürütücülüğünü gerçekleştirdiği MicroMasters projesi hakkında bilgi verdi.
AB Erasmus+ projeleri denildiğinde pek çok kişinin aklına öğrenci ya da personel hareketliliği geliyor. Ancak Erasmus+, çok farklı hibe programlarını içinde barındırıyor. Hibe programları arasında özellikle KA2 kapsamında yer alan Yükseköğretim Stratejik Ortaklıkları, Avrupa'daki farklı üniversitelerle bilgi paylaşımına ve ortak eğitim faaliyetlerinde bulunmaya olanak sağlıyor. Her ülkenin ve hatta her üniversitenin eğitim yapılanması ve eğitime yaklaşımı birbirinden farklı olduğu için, projeler yeni düşünceleri ve deneyimleri doğuruyor.
Bu kapsamda uzun yıllardır farklı üniversitelerle iş birliği yapan İstanbul Üniversitesi’nin, 2018 yılında ilk kez koordinatör ülkenin üniversitesi olarak başvurduğu projesi Ulusal Ajans tarafından onaylandı.
Proje Kapsamında 2 Farklı Eğitim Programı Tasarlandı
Makedonya, Slovenya ve Litvanya ile birlikte yürütülen "Internalization at Home Through Online Micromasters and Virtual Mobility" isimli projede; "Girişimcilik ve İnovasyon" ve "Dijital İletişim ve Pazarlama" olmak üzere iki farklı eğitim programının hayata geçirilmesi amaçlandı. 2021 yılının Ağustos ayında tamamlanması planlanan projenin detaylarına "micromaster.eu" web adresinden ulaşılabilir.
Projenin Hazırlık Süreci Titizlikle Gerçekleştirildi
Yürüttükleri projede müfredat oluşturmanın yaklaşık 6 ay sürdüğünü belirten Doç. Dr. Önay Doğan, “Öncelikle konunun uzmanları ve öğrencilerle görüştük. Yurt dışındaki başarılı müfredatlar üzerine inceleme yaptık. Tüm bilgiler eğitimcilerin katıldığı uluslararası bir toplantıda ele alındı. Müfredattaki dersleri kimlerin vereceğine karar verildi. Ve 2-3 aylık bir süreçte içerikler oluşturuldu” şeklinde konuştu. Haftalık içeriklerin farklı eğitimciler tarafından hazırlandığını ve içeriklerin her birinin zorunlu kaynakları, opsiyonel okumaları, her hafta verilecek ödevleri ve ödevlerin değerlendirme kriterlerini içerdiğini aktaran Doç. Dr. Önay Doğan, tüm ülkeler için uygun tarihler belirlenerek eğitim takvimi oluşturulduğunu söyleyerek, “Her dersin öğrenci ve eğitici değerlendirmeleri için anketler hazırlandı. Tüm materyaller birkaç kez hem kurul hem de eğitimciler tarafından gözden geçirildi” dedi.
“Eğitimlerden Alınan Krediler, Avrupa’daki Pek Çok Kurum Tarafından Onaylanıyor”
Doç. Dr. Önay Doğan, Türkiye'deki üniversitelerin derslerinin genellikle senelik ya da dönemlik olarak tanımlanmasının yanında Bologna sürecinin, kişilere yaş ve eğitim geçmişlerine bakmaksızın yeni beceriler kazandırmayı amaçladığını kaydetti. “Öğrencilerin, verdiğimiz eğitimlerden aldığı krediler, Avrupa'daki pek çok eğitim kurumu tarafından, kendi bünyelerinde kurulan komisyonların onayıyla kabul ediliyor” ifadelerini kullanan Doç. Dr. Önay Doğan, üniversitelerin bünyesinde kurulan benzer programlardan alınan eğitimlerin de değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Bunun aynı zamanda üniversitelerin bünyesinde yer alan sürekli eğitim merkezlerinin eğitim yapısını da değiştireceğine değinen Doç. Dr. Önay Doğan, “Sürekli eğitim merkezlerinin verdiği eğitimler de incelenerek, gerekli niteliklere haiz ise, normal ders statüsünde sayılabilecektir. Üniversiteler bünyesinde öğrencilerin uzmanlaşmak istedikleri konulara özel modül dersler oluşturulabilecektir. Modüler eğitim güncel ve bir o kadar da önemli bir konu” dedi.
"Değerlendirmeler, Öğrenme Aracına Dönüştürülmeli”
Dijitalleşme sürecinde değerlendirmelerin sınav mantığından uzaklaştırılarak, öğrenme aracına dönüştürülmesi gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Önay Doğan, öğrencilerin ders sonunda değerlendirme sürecinde hazırlayacakları araştırma ve incelemelerin, raporların, simülasyonların ve vaka analizleri gibi çalışmaların değerlendirmeyi bir araç haline getirecek unsurlar olarak sıralanabileceğini belirterek şunları söyledi: “Yürütülen proje kapsamında hiçbir ders; test, açık uçlu soru gibi sınavlarla değerlendirilmiyor. Her hafta, anlatılan derse özel bir ödev tasarlanıyor. Programın en önemli avantajlarından biri; haftalık ödevlerin bireysel ve takım halinde çalışılarak hazırlanması. Böylece öğrenciler kendi başlarına ve bir takım içerisinde nasıl çalıştıklarını gözlemleme şansı buluyorlar. Derslerin sonucunda 8 haftalık bir proje yazım süreci bulunuyor. Proje hem öğrencilerin öğrendiği hem de değerlendirildiği bir süreç olarak karşımıza çıkıyor.”
“Eğitim Statik Değil, Dinamik Bir Süreçtir”
Türkiye’deki üniversitelerin dijitalleşme sürecinde çok kısa zamanda ilerlediğini aktaran Doç. Dr. Önay Doğan, pandemi sürecinde karşılaşılan her sorunun, öğrenci merkezli kararlar alınarak hızlıca çözdüğünü belirterek, “Eğitim statik değil, dinamik bir süreci içinde barındırıyor. Farklı uygulamaları değerlendirmenin eğitim sistemimize katkı sağlayacağını ve proaktif bir bakış açısının geliştirilmesine yardımcı olacağını düşünüyorum ifadeleriyle konuşmasını tamamladı.
Haber: Rana GENÇ